Ünlü psikyatrist Jung’un ‘‘Dışa bakan rüya görür içeri bakan uyanır’’ sözünden yola çıkarsak aslında farkında olmamız gereken tek şey kendimiz. Dışarda bize dair arayışlarımızın hepsi bir tarafıyla da bizim kendimizde bulmamız gereken ama içimize bakmak yerine dışarı bakarak acaba kendime ilişkin bir şeyler bulabilir miyim arayışından başka bir şey değil. Bunun altında kendimizi tanımaya henüz niyet etmiş olmamamız ya da kendimizin pekte beğenmediğimiz özellikleriyle karşılaşmaya hazır olmamamız hatta kendimizin bile bilmediği nedenler olabilir. Hepimiz bu yaşama kendimize ait bir işletim sistemiyle yani bilincimizle geliyoruz. İşte o kendimize ait işletim sisteminde, başkalarının farkında olmaya çalışarak edindiğimiz bilgileri nasıl kendi sistemimizde çalıştıracağız? Gayet tabi yaşamı tek başımıza deneyimlemiyoruz. Çevremizdeki insanlar, toplumun geneli hatta tüm dünyayı da işin içine katarsak bunların hepsi bizim kendimizi anlama çabalarımızın içinde yardımcı oyuncu konumundadırlar. Hepimizin hayatlarındaki başrol
oyuncusu kendimiziz. Öyleyse başrolün senaryosunu da bizim yazmamız gerekir. Ancak kendi yazdığımız senaryoyu dilediğimiz zaman değiştirir ve dönüştürürüz. Dışardan bir müdahale gelirse ki bu müdahaleler genelde şöyledir; ‘‘Ahmet sen bunu biliyorsun hadi bakalım şimdi hemen uygulamaya başla’’, ya da ‘‘Ahmet anda kalmak adına bu tekniği öğren bak gör sende çok işe yarayacak’’ gibi, işte bu bizim işletim sistemimizde yani bilincimizde pekte kalıcı bir şekilde çalışmayacağı gibi kendi kişisel gelişimiz de olmayacaktır.
Kendi kişisel gelişimimizi sağlamak istiyorsak, dışardan aldığımız her türlü bilgiyi kendi işletim sistemimizin özelliklerini bilen bir yerden içimizde sadeleştirerek ve bize uygun bir formata ve nihayetinde kendi dilimize çevirerek içselleştirmeliyiz. Böylelikle kendimize ait farkındalığımızın özgün bir diline kavuşmuş oluruz. Özetle başkalarının farkındalığına sadece kulak kesilmeliyiz onların farkındalığını kendi farkındalığımız gibi algılamamalıyız.